Yıldız olmak ne demek?
<LI>İsmiyle, duruşuyla, oyunculuk gücüyle, varlığını her ortamda gösterebilen kişidir. Yıldızlar kayabilir, bizim işimiz suya yazılmış bir şey. Bir dalgada silinebilir. Burada kişinin gidişatı ve kendini adaması çok önemli.
</LI>
<LI>Bu yolda hızlı adımlarla yürüyorsunuz. Nasıl başarıyorsunuz?
</LI>
<LI>Bence şu an benim gibi birçok genç kız vardır. Bir filmde oynadığım için beni tanıyorsunuz. Bir kere bunu böylece kabul etmek gerekir. Benim farklılığım ne olabilir ki? Ben gencim ve bir enerjim var. Ve bu mesleği gerçekten seviyorum. Hayatım boyunca oyuncu olarak kalacağım. Sinema için hazırım. Enerjimle, gençliğimle, bütün diriliğimle hazırım ve bekliyorum. Yaşlanana kadar bu yolda yürüyeceğim. Benden yararlanmalarını bekliyorum. Tabii ben de onlardan yararlanacağım. O da ayrı bir şey.
</LI>
<LI>Türk Sineması’nda yıldız olarak kimleri görüyorsunuz?
</LI>
<LI>Hülya Avşar, Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit bizi heyecanlandıran isimler. Hala onların filmlerini büyük zevkle seyrediyoruz. Hülya Koçyiğit benim hocamdır. Onların eski Yeşilçam döneminde neler yaşadıklarını çok iyi biliyorum ben. Kendisi bize çok güzel şeyler anlattı. Onlar Türk Sineması’nın gerçek starları.
</LI>
<LI>Kutluğ Ataman sizin ilk sinema filminizi yönetti.
</LI>
<LI>Okuldan mezun olur olmaz bir sinema filmi çekmeye başladım. İlk Kutluğ’la çalıştım. Hep Kutluğ’u dinledim. Kutluğ ne söylediyse onu yaptım. Ama benim de bir oyunculuk gücüm vardı. Daha Kutluğ’u tanımadan, filmin çekileceğini bilmeden, kitabı okurken Handan karakterini analiz ettiğimde, çıkardığım sonuçlar, filmin çekiminde Kutluğ’nun benden istedikleriyle aynıydı. Bu analizler beni filme yaklaştırdı. Yoksa filmdeki Handan karakteri ben değilim. Benim ona yakınlığım yok. Öyle bir hayatım yok. O Levent’te otururken, bilmem ne yaparken, ben Bahçelievler’de, Çavuşpaşa semtinde, apartman aralarına sıkışmış bir apartman dairesinde oturan, geçmişi belli olan bir kızım yani.
</LI>
<LI>Filmde kendinizi nasıl buldunuz?
</LI>
<LI>Kendimi filmlerde veya dizilerde seyrederken tabii ki beğendiğim yerler olur ama sürekli bir alternatif olmuştur. İzlerken her gün biraz daha fazla düşünmeye başlıyorsunuz. Farklı şeyler görmeye ve yaşamaya başlıyorsunuz. Bir dizi yayınlanırken o hafta seyrediyorum ve bir sürü hata görüyorum. Önümüzdeki hafta onları kapatmaya çalışıyorum. Ve eğitimimi devam ettiriyorum. Sinema bir okul, bende onun öğrencisiyim. Bu, gün geçtikçe beni daha iyiye götürüyor ve götürecek. 24 saatim bunları düşünmekle geçiyor. Filme gelince bir sahne var, ‘Behiyeee, Behiyeee’ diye bağırdığım. O ses beni utandırdı. Çünkü o öyle değildi. Onu o hale sokmamak veya düzeltmek gerekirdi. O hata. Ama benim hatam mıydı? Olabilir, ama yine de ben o sahneyi çektiğimde öyle bağırmadım. Üzerine dublaj yapıldı. Ve o sahne koyulmamalıydı. İşte böyle şeyler.
</LI>
<LI>Sinan Çetin ile bir projeniz vardı. Ne oldu?
</LI>
<LI>Evet ‘Plajda Kız Tavlamanın Kılavuzu’. O biraz mesela ‘Amerikan Pastası’na benzeyen bir projeydi. Ben de orada tavlanmaya çalışılan, aşık olunan kızdım. Fethiye, Ölüdeniz’de 15 günde çektik. Amatör değil ama tanımadığımız oyuncularla, genç arkadaşlarla, iyi oyuncularla çekilen bir filmdi. Ne oldu bilmiyorum yani. Problemler çıktı. Ne olduğunu bilmiyorum.
</LI>
<LI>Türk Sineması’ndaki hareketlenmeyi nasıl bluyorsunuz?
</LI>
Bir sürü film çekiliyor. Ellerinde imkanları var, paraları var. Bu paraları filme çevirmek istiyorlar. Belki sinema aşkıyla yapıyorlar bunları ama o parayı daha çok düşünerek, sinemaya aktarsalar, daha titiz olsalar hiç bir problem çıkmaz. Türk Sineması’nda 10 tane film değil de sağlam üç tane film olsa daha büyük bir gelişme kaydederiz diye düşünüyorum. Burada çok film, az film önemli olmamalı, kalitesi önemli. Mesela ‘Yazı Tura’ filmini çok beğendim ama seyredilmedi. Bunun ayrımını yapamıyorum. Belki çok yeni olduğumdan. Ama ‘Yazı Tura’ izlenmeliydi diye düşünüyorum
Alıntıdır... (: